14 Eylül 2008 Pazar

Parker - Hidayet




Eurobasket 2009 elemeleri kuraları çekildiğinde grubumuzda birincilik için Fransa ile biz favori gösterilmiştik. Fransa'da Parker, Milli takımımız da ise Hidayet takımlarının yıldızları ve NBA patentli oyuncuları olarak öne çıkıyorlardı. Grupta 4 maçımızı da kazanarak bir mucize olmazsa birinci olarak finallere katılacağız. Fransa ise 4 maçta 2 galibiyet aldı. Bu 2 galibiyeti de içerde dışarda Belçika'ya karşı elde etti. Fransa'nın NBA yıldızı Parker hocasıyla yaşadığı sorunlara rağmen 4 maçta 24,8 sayı ortalamaları ile bu iki galibiyette büyük bir pay sahibi oldu. Elemelerde Luol Deng'ten (25,0 sayı) sonra en skorer 2. isim olmayı başardı. Kazanılan Belçika maçlarında 19 ve 18 sayı kaydetti. Peki ya kaybettikleri maçlarda? Ukrayna deplasmanında 30, Türkiye'de ise 32 sayı ile Fransa'nın en skoreri daha doğrusu tek skoreri oldu. Parker'dan başka skor yükünü üstlenebilen başka bir oyuncu göze çarpmazken, Parker'in bir gard olarak takımı oynatmaktan çok kendini oynatması (Türkiye'deki maçta yaptığı asist sayısı sıfır ) Fransa'nın elemelerde başarısız olmasına neden oldu.
Bizim NBA yıldızımız Hidayet ise 12 sayı ortalaması ile tamamladı ilk 4 maçı. Atmaktan çok attırmayı tercih eden, takımda liderlik vazifesi üstlenen Hidayet hem hücumda hem de savunmada Parker gibi bir yıldız olmayı değil de takım arkadaşları gibi savaşmayı tercih etti. Fransa maçında takımımızın kullandığı toplam 51 atışın sadece 5'inde Hidayet ismi vardı ama Hidayet'in 5 ribaunt ve 4 asist ile takım arkadaşlarını beslemesi onun ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu ortaya koyuyor. Orlando'da geçtiğimiz sezon daha da olgunlaşan ve takımının önemli bir parçası olan Hidayet'ın bu olgunluğu 12 Dev adamımızın başarısında çok önemli bir anahtar. Takım olmak, paylaşmak ve savaşmak; kadronuzda ne kadar NBA yıldızı da olsa başarı için önde gelen etkenler. Bu elemelerde de bu özelliklerin milli takımımızda bulunduğunu görmek 2009 Polonya öncesi umut verici.

2 yorum:

  1. Bence sorun kendi ekolümüzü oluşturamamkta.Oysa ki Türkiye'de basketbolün lokomotifi olmuş Efes Pilsen'in başarısında,özellikle de 90lı yılların sonundan 2005'e hatta 2006'ya kadar olan dönemde kendi ekolümüzün ne olması gerektiğini öğrenmiş ya da anlamış olmamız gerekirdi.
    Türk basketbolü denilince dünyanın her yerindeki basketbolseverlerin aklına SAVUNMA gelmelidir.Çünkü takım olarak her zaman tek bir vücut olabilmenin yolu TOPLU HÜCUM değildir,TOPLU SAVUNMADIR.Basketbolün doğasından gelen nedenlerden;savunmayı iyi yapan takım hem kendisine daha fazla güven geleceği için ve hem de aynı oranda rakip takımın da morali daha fazla bozulacağı için iyi de HÜCUM etmeye başlayacaktır.
    Bu elemelerde yani 2009 Polonya için yapılan elemelerde gördüğüm bir şey daha var.Sanırım bu takımın 6. olduğumuz Dünya Şampiyonası'nda başarılı olmasının sebebi TAKIM olmasıydı.Bunda zaten hemfikiriz tüm basketbolseverlerle sanırım.Ama hemen sonrasında ki Avrupa Şampiyonası'nda Hidayetli,Mehmet Okurlu,Kutluaylı,Mirsadlı kadronun başarılı olamamasının sebebi neydi peki?Elbette ki en basit tanımı ile TAKIM olamamaktı.Ama neden?Bence bir takımın birden fazla ağabeyi olabilir.Ama birden fazla yıldızı olmamalı.Sanırım Tanjeviç bu durumu gördü.Ve milli takımı da bu şekilde oluşturdu.İnşallah yanılmam,yanılmayız ama bu takım bu şekilde oynamaya devam ettiği sürece kısa vadede yenemeyeceği 3 takım vardır.Birisi Olimpiyatlarda ki ABD kadrosu,bir diğeri İspanya.Son takım da Arjantin.Eğer SAVUNMAyı ekol olarak yerleştirirsek ve hangi antrenör ile çalışırsa çalışsın,hangi oyunculardan kurulu olursa olsun 40 dakika boyunca yılmadan savunma yapan oyunculardan kurulu atletik bir takımımız olursa orta vadede bu takımları da yenebiliriz düşüncesindeyim.

    YanıtlaSil
  2. Tanjevic'e güvenenlerin ana nedeni de bu bahsettiğin noktadır. Ne kadar yıldızınız olursa olsun takım olamazsanız, tüm oyuncularınız bir makina gibi hareket edemezse başarı gelmez. Savunma ise Avrupa basketbolunda başarının en önemli unsuru bence. Tanjevic'in kafasındaki sistem'e uymayan oyuncu milli takımda yer bulamıyor. Ne kadar önemli bir isim olsada. Mehmet Okur'da bu düşünceye uymadığı için kadroda yok. Umarım Tanjevic'e güvenenler 2009'da göstereceğimiz başarıyla haklı olduklarını bizlere gösterirler. Tanjevic göreve ilk geldiğinden bu yana hedef 2010 dedi ama ben açıkçası 2010'u beklemeden 2009'da da başar istiyorum. Ve açıkçası çok umutluyum ama Polonya'da rakiplerimiz Fransa, Belçika ve Ukrayna olmayacak. Orada Rusya, İspanya, Litvanya, Yunanistan ve Slovenya gibi çok güçlü ve ekolu olan takımlar olacak. Şu anki tablo henüz yeterli değil. Ama daha iyi olacağız umarım.
    Saygılar

    YanıtlaSil